İklim değişikliğinin yol açtığı fiziksel riskler – örneğin şiddetli hava olayları, aşırı sıcaklık dalgaları, seller ve uzun vadeli iklim kaymaları – işletmeler için giderek daha kritik bir gündem maddesi haline geliyor. Bu riskler şirketlerin varlıklarına doğrudan zarar verebilir, tedarik zincirlerini aksatabilir ve finansal performanslarını ciddi ölçüde etkileyebilir. Dolayısıyla, fiziksel iklim risklerini anlamak ve yönetmek, sürdürülebilirlik stratejilerinin merkezinde yer almalıdır. Nitekim günümüzde sürdürülebilirlik raporlaması, bir işletmenin iklim değişikliğine karşı ne kadar kırılgan veya dirençli olduğunu ortaya koyan bir “röntgen” işlevi görmeye başladı. Şeffaf bir şekilde iklim risklerini raporlayan şirketler, yatırımcılar, müşteriler ve düzenleyiciler nezdinde güven kazanarak uzun vadeli başarı şansını artırıyor. Bu bağlamda, işletmelerin fiziksel iklim risklerini düzenli olarak raporlaması hem paydaşların bilinçli kararlar alması için hayati önem taşır hem de şirketlerin bu riskleri proaktif biçimde yönetmesini teşvik eder.
TSRS ve Küresel Standartlar Karşılaştırması
TSRS’nin Fiziksel İklim Riski Yaklaşımı
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlere yönelik geliştirilmiş ulusal bir sürdürülebilirlik raporlama çerçevesidir. 29 Aralık 2023’te yayımlanıp 1 Ocak 2024 itibariyle yürürlüğe giren TSRS, belirli büyüklükteki şirketler için iklimle ilgili finansal açıklamaları zorunlu hale getirmiştir. TSRS’nin ikinci standardı olan TSRS 2: İklimle İlgili Açıklamalar, işletmelerin iklim değişikliğinden kaynaklanan risk ve fırsatları nasıl yönettiklerini detaylı bir biçimde raporlamalarını şart koşar. Bu kapsamda TSRS 2, özellikle fiziksel iklim risklerine (ör. sel, fırtına, kuraklık gibi olaylar) odaklanarak şirketlerin kısa, orta ve uzun vadede iklime bağlı maruziyetlerini değerlendirmelerini ister. TSRS, şirketlere bu riskleri yönetmeleri için yerel düzeyde rehberlik etmeyi amaçlayan yönlendirme odaklı bir yapıya sahiptir. Örneğin, TSRS kapsamında yayımlanan sektör bazlı uygulama rehberi, 68 alt sektör için iklimle ilgili açıklama ve metriklere dair detaylı yol gösterici bilgiler sunmaktadır.
Bu rehber, her bir sektörün kendine özgü fiziksel risklerini ve fırsatlarını nasıl ölçüp raporlayacağına dair öneriler getirerek şirketlere adım adım bir yol haritası sağlamaktadır. Üstelik rehberdeki tavsiyeler ek bir yükümlülük yaratmadan, mevcut raporlama zorunluluklarının anlaşılmasını ve uygulanmasını kolaylaştırmayı hedefler. TSRS’nin lokal odaklı yaklaşımının bir diğer boyutu da Türkiye’ye özgü uygulama kolaylıkları ve geçiş süreçleridir. Örneğin, TSRS ilk uygulama yılında şirketlere bazı esneklikler tanımıştır; ilk raporlama döneminde önceki yılla karşılaştırmalı bilgi sunma zorunluluğu bulunmamakta ve ilk iki yıl boyunca Kapsam 3 sera gazı emisyonlarını açıklamak mecburi tutulmamaktadır. Bu gibi geçiş muafiyetleri, şirketlerin raporlama sistemlerini kademeli olarak geliştirmelerine imkân tanırken, TSRS’nin benimsenmesini hızlandırmaktadır. Ayrıca, TSRS kapsamında Türkiye’de bağımsız sürdürülebilirlik denetçileri yetkilendirilmekte ve 2026 itibarıyla yayımlanan iklim raporlarının sınırlı güvence denetimine tabi tutulması planlanmaktadır. Bu yerel validasyon mekanizmaları, raporlanan fiziksel iklim risk verilerinin doğruluğunu ve güvenilirliğini artırarak hem düzenleyicilerin hem de yatırımcıların gözünde TSRS raporlarının kredibilitesini sağlamaktadır.
Küresel Standartların Fiziksel Risk Kapsamı ve Metodolojisi
Küresel çapta en yaygın kabul gören iklim riski raporlama çerçevelerinin başında TCFD (Task Force on Climate-related Financial Disclosures) ve son dönemde geliştirilen ISSB’nin standartları gelmektedir. TCFD, iklimle ilgili riskleri iki ana kategoriye ayırarak tanımlar: fiziksel riskler ve geçiş riskleri. Fiziksel riskler, iklim değişikliğinin doğrudan etkileri olup akut (ani gelişen) örneğin kasırga, sel, aşırı fırtına gibi olayları veya kronik (uzun vadeli) örneğin ortalama sıcaklık artışı, deniz seviyesinin yükselmesi, yağış rejimlerindeki kalıcı değişimler gibi süreçleri kapsar. TCFD, şirketlerin bu fiziksel risklere maruziyetini ve bunlara karşı dayanıklılık stratejilerini değerlendirmelerini tavsiye eder. Özellikle senaryo analizi kullanılarak farklı iklim senaryoları altında şirket stratejilerinin ne kadar dayanıklı olduğunun raporlanması, TCFD’nin öne çıkardığı bir metodolojidir. Böylece yatırımcılar ve paydaşlar, şirketin olası en kötü fiziksel risk senaryolarına karşı hazırlık düzeyini görebilirler.
Diğer tarafta, 2023 yılında Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) tarafından yayınlanan IFRS S2: İklimle İlgili Açıklamalar standardı, TCFD’nin önerilerini küresel bir muhasebe standardı haline getirmiştir. IFRS S2, şirketlerin iklimle bağlantılı fiziksel risklerini ve geçiş risklerini tıpkı finansal veriler gibi şeffaf, karşılaştırılabilir ve tutarlı biçimde raporlamasını zorunlu kılar. Bu standart, TCFD’nin dört temel unsurunu (Yönetişim, Strateji, Risk Yönetimi, Metrikler ve Hedefler) bünyesine entegre ederek şirketlerden şu bilgileri açıklamasını bekler: iklim değişikliğinin firmanın iş modeline ve finansal durumuna etkileri, fiziksel risk ve fırsatların tanımlanması, bu risklere karşı alınan önlemler ve iklim dirençliliğinin (şirket stratejisinin farklı iklim senaryolarındaki dayanıklılığı) değerlendirilmesi. Örneğin, bir şirket kritik tesislerinin sel veya aşırı sıcaklık riskine ne derece maruz olduğunu, bu riskleri azaltmak için hangi önlemleri aldığını ve iş planının 2°C veya 4°C’lik bir küresel ısınma senaryosunda nasıl etkileneceğini açıklamalıdır. ISSB’nin yaklaşımı, finansal materyalite odaklıdır; yani iklim risklerinden işletmenin nakit akışları, varlık değerleri veya kârlılığı üzerindeki etkisine odaklanılır. Bu yönüyle IFRS S2 (ve dolayısıyla TSRS) raporlaması, yatırımcı perspektifine uygun bir iklim riski görünümü sunar. Sonuç olarak, küresel standartlar fiziksel iklim risklerini kapsamlı bir metodolojiyle ele alır: risklerin tanımlanması, ölçülmesi (örn. ilgili metriklerle, sıcaklık artışı, yağış değişimi gibi göstergelerle), senaryo analizleriyle geleceğe dönük stres testlerinin yapılması ve alınan aksiyonların şeffafça paylaşılması. Bu yaklaşım, dünyanın neresinde olursa olsun şirketlerin iklim risklerini benzer bir dille ifade etmesini ve paydaşların bu riskleri daha iyi kıyaslamasını sağlar.
TSRS’nin Sunduğu Avantajlar
TSRS, küresel standartlardan yararlanarak oluşturulmuş olmakla birlikte, yerel bağlama uygunluk ve uygulamada kolaylık sağlayan bazı avantajlar sunmaktadır. Öncelikle TSRS, ISSB’nin IFRS S1 ve S2 standartlarını esas alarak geliştirildiği için uluslararası normlarla uyum içindedir. Bu sayede TSRS’ye göre raporlama yapan bir şirketin açıklamaları, küresel piyasalarda da anlaşılabilir ve geçerli sayılmaktadır. Ancak TSRS bunun ötesinde Türkiye’ye özgü öncelikleri de dikkate alır.
Örneğin, TSRS 2 ile getirilen metrik ve açıklamalar, Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat kapsamındaki Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM), AB Emisyon Ticaret Sistemi ve AB Taksonomisi gibi düzenlemelerle de uyumlu olacak şekilde tasarlanmıştır. Türkiye’de bu alanlarda yürürlüğe girmesi beklenen ulusal düzenlemeler göz önüne alınarak belirlenen hedefler ve açıklama yükümlülükleri, şirketlerin tek seferde birden çok regülasyona uyum sağlamasına yardımcı olur. Bu, TSRS’nin yerel bağlamı gözetmesinin önemli bir sonucudur: Türkiye’deki şirketler, TSRS raporlamasıyla aynı anda hem ulusal hem uluslararası beklentileri karşılayabilir konuma gelmektedir. TSRS’nin bir diğer avantajı, yukarıda bahsedilen detaylı yol haritaları ve rehber dokümanlarla uygulamayı desteklemesidir.
Sektör spesifik kılavuzlar sayesinde, örneğin bir enerji şirketi ile bir tarım firmasının maruz kaldığı fiziksel iklim risklerinin farklı olabileceği gerçeği dikkate alınarak her birine uygun metrikler önerilmiştir. Bu da şirketlerin “Ne raporlayacağım?” sorusuna somut cevaplar bulmasını, belirsizliğin azalmasını sağlar. TSRS ayrıca şirketlerin kapasitesini geliştirmek için kademeli bir geçiş süreci öngörmüştür – ilk yıllardaki muafiyetler ve esneklikler bunun örneğidir. Son olarak, TSRS kapsamında getirilen Türkiye’ye özel validasyon mekanizmaları da önemli bir avantajdır. Sürdürülebilirlik raporlarının bağımsız denetimi ve doğrulanması için KGK tarafından yetkilendirilecek denetçiler, raporların güvenirliğini sağlamaya katkıda bulunacaktır.
Bu, uluslararası standartlarda henüz zorunlu olmayan bir denetim sürecini ulusal düzeyde hayata geçirerek TSRS raporlarının kalitesini güvence altına alır. Tüm bu avantajlar sayesinde TSRS, Türkiye’deki işletmelerin fiziksel iklim risklerini yerel koşullara en uygun şekilde raporlamasına olanak tanırken, onları küresel raporlama pratiğiyle de entegre etmektedir.
UrClimate Next’in Katkısı
Fiziksel iklim risklerinin etkin yönetimi, büyük ölçüde doğru veri ve projeksiyonlara zamanında erişebilmekle mümkündür. Hem TSRS kapsamında hem de küresel standartlara göre raporlama yaparken, şirketlerin güvenilir iklim verilerine ihtiyaç duyduğu noktalarda UrClimate Next önemli bir boşluğu dolduruyor. UrClimate Next, hızlı ve valide edilmiş iklim projeksiyon verilerini doğrudan sürdürülebilirlik uzmanlarına, yatırımcılara ve şirket yöneticilerine sunan yenilikçi bir platformdur. İklim risk analizini genellikle karmaşık ve zaman alıcı kılan veri toplama sürecini tek bir noktada basitleştirir. Bulut teknolojisi, IoT (nesnelerin interneti) cihazları ve gelişmiş analitik yöntemler kullanarak dünya genelinde milyonları etkileyen hava olaylarını ve iklim verilerini tek bir platformda bir araya getirmektedir. Bu sayede kullanıcılar, farklı kaynaklardan veri derlemek yerine UrClimate Next üzerinden gerçek zamanlı ve bölgesel iklim risk göstergelerine ulaşabilir, iklimi yakından takip ederek doğru risk yönetimi kararları alabilir.
UrClimate Next’in bir diğer öne çıkan özelliği, bilimsel olarak güvenilir ve yüksek çözünürlüklü iklim öngörülerini kullanıcı dostu bir şekilde sunmasıdır. Platform, kapsamlı tarihsel verileri ileri düzey iklim modellemeleriyle birleştirerek belirli bir bölge veya varlık için gelecekte beklenen iklim eğilimlerini ortaya koyar. Örneğin, Türkiye’de belirli bir üretim tesisinin önümüzdeki 20 yılda karşılaşabileceği ortalama sıcaklık artışı, aşırı yağış frekansı ya da kuraklık riski gibi göstergeler, UrClimate Next ile birkaç tıkla erişilebilir hale gelir. Bu veriler, akademik kurumlar ve meteoroloji otoriteleriyle iş birliği içinde validasyon süreçlerinden geçirilerek sunulduğu için karar alıcılar tarafından güvenle kullanılabilir. Platform; harita tabanlı görselleştirmeler, risk skorlamaları ve senaryo bazlı analiz araçları ile donatılmıştır. Nitekim UrClimate, tarihsel hava durumu verilerini işleyerek geliştirdiği UrClimate Score sistemiyle pek çok meteorolojik tehlike için lokasyon bazlı risk skorları üretmektedir. Bu tür skorlar ve haritalar, belirli bir bölgenin geçmişten geleceğe nasıl bir trend izlediğini somut biçimde göstererek fiziksel risklerin sayısallaştırılmasını mümkün kılar. Örneğin, bir yatırım yapılması planlanan lokasyonda dolu fırtınalarının sıklığı veya şiddetindeki artış trendi, platform üzerinden öngörülebilir ve bu bilgi yatırıma dair kararları şekillendirmede kullanılabilir.
UrClimate Next, sürdürülebilirlik uzmanları ve şirket yöneticileri için TSRS raporlamasında ihtiyaç duyulan fiziksel risk verilerini zahmetsizce sağlar. Aynı zamanda yatırımcılar için de değerli bir araçtır; zira bir yatırım portföyündeki şirketlerin coğrafi konumlarına göre maruz kalabilecekleri iklim risklerini objektif verilere dayanarak değerlendirme olanağı sunar. Böylece, iklim riskleri finansal analizlerin bir parçası haline getirilirken, bu risklerin somut ve anlaşılır şekilde ifade edilmesi mümkün olur. Özellikle TSRS ve TCFD gibi standartların talep ettiği senaryo analizleri ve iklim dirençliliği değerlendirmeleri, UrClimate Next’in sağladığı projeksiyon verileriyle çok daha hızlı ve güvenilir şekilde yapılabilir. Örneğin, platformun sunduğu verilerle bir şirket, 2030 veya 2050 yılına dair farklı karbon emisyon senaryolarında (ör. iyimser ve kötümser iklim senaryoları) maruz kalacağı fiziksel risk düzeyini modelleyebilir. Bu da şirketin TSRS 2 kapsamında açıklaması gereken iklim dirençliliği konusunda somut içgörüler elde etmesini sağlar. Kısacası, UrClimate Next uzmanların ve yöneticilerin fiziksel iklim risklerini derinlemesine anlamasına ve bu anlayışı eyleme dönüştürerek stratejik kararlar almasına yardımcı olan güçlü bir teknoloji altyapısı sunar. Hız, güvenilirlik ve yerellik kombinasyonu sayesinde, iklim riski verilerini yönetim süreçlerine entegre etmek hiç olmadığı kadar kolaylaşmaktadır.
SONUÇ
Fiziksel iklim risklerinin yönetimi, artık şirketlerin vazgeçilmez bir sorumluluğu haline gelmiştir. Bu riskleri doğru anlamak ve şeffaf biçimde raporlamak, hem yasal uyum hem de rekabetçilik açısından kritik faydalar sağlar. TSRS ve küresel raporlama standartları birbirini tamamlayıcı şekilde kullanılabilir: TSRS, Türkiye’ye özgü düzenleyici gereklilikleri karşılayarak yerel uyumu sağlarken, ISSB’nin küresel standartları (ve TCFD gibi çerçeveler) uluslararası paydaşların beklentilerine hitap eden bir çerçeve sunar. Şirketler TSRS’ye uygun raporlama yaparken aynı zamanda mümkün olduğunca GRI veya Avrupa Sürdürülebilirlik Standartları (ESRS) gibi diğer standartlara da referans vermek suretiyle çifte önemlilik perspektifini göz önünde bulundurabilir. Bu sayede tek bir entegre rapor, birden fazla platformda kabul görecek içerik barındırabilir. Bunun getirisi olarak yeşil finansa daha kolay erişim, yatırımcı ve müşteri nezdinde itibar artışı, uluslararası iş ortaklıklarında uyum avantajı gibi sonuçlar elde edilecektir. Dahası, iklim ve sürdürülebilirlik risklerine karşı hazırlıklı olan işletmeler uzun vadede daha dirençli ve rekabetçi hale gelirler.
Elbette, standartlar ne kadar iyi olursa olsun, karar vericilerin ihtiyaç duyduğu şey eyleme dönük içgörülerdir. Tam da bu noktada UrClimate Next gibi gelişmiş iklim analitiği araçları, TSRS ve küresel standartların ortaya koyduğu çerçevenin hayata geçirilmesini hızlandıran bir değer önerisi sunmaktadır. TSRS 2’nin nihai amacı, iklim risk ve fırsatlarının şirket stratejisine nasıl entegre edildiğine dair kapsamlı bir bakış açısı sunarak yatırımcıların bilinçli kararlar almasını desteklemektir.
UrClimate Next, sağladığı güvenilir veriler ve analizlerle bu amaca hizmet eder: Karar alıcılar, karmaşık iklim projeksiyonlarını hızlıca analiz ederek somut aksiyon planları geliştirebilir. Sonuç olarak, TSRS ile küresel raporlama standartlarının birlikte kullanılması, şirketlere stratejik bir avantaj kazandırırken, UrClimate Next gibi araçlar bu avantajın gerçeğe dönüşmesine yardımcı oluyor. İklim risklerinin yönetimini bir yükümlülükten ziyade geleceğe yatırım olarak gören şirketler, sürdürülebilirlik yarışında bir adım öne geçecektir. Bu şirketler için fiziksel iklim risklerini raporlama süreci, sadece uyum sağlama değil aynı zamanda değişen iklim koşullarında işlerini dayanıklı ve fırsatlara açık kılmanın anahtarıdır.