İklim Riskleri Kâbusunuz Olmasın: TSRS ve TCFD Standartlarını Kolaylaştırmanın Yolları

Günümüzde iklim değişikliği yalnızca bir çevre sorunu olmaktan çıkmış durumda; şirketlerin, bankaların ve yatırımcıların karar süreçlerinde belirleyici bir risk unsuru haline gelmiştir. Buna bağlı olarak, çeşitli yasal düzenlemeler ve standartlar da (TSRS, TCFD, Bankalar Birliği vb.) kurumların sürdürülebilirlik ve iklim risklerini çok daha sistematik bir biçimde raporlamasını zorunlu kılıyor. Ancak bu yönergeleri gerçek hayata aktarmak, çoğu zaman uzmanlar için dahi oldukça karmaşık ve masraflı süreçlere yol açabiliyor. İşte tam da bu karmaşıklık, bizleri yeni nesil çözümler aramaya yönlendiriyor.

Sektördeki Standartların Kapsamı ve Zorlukları Sürdürülebilirlik odaklı finansman, sigorta ve mühendislik projelerinde, iklim risklerine dair veri toplamak çok katmanlı bir çaba gerektiriyor. Örneğin TSRS (Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları), TCFD (Task Force on Climate-Related Financial Disclosures) veya Bankalar Birliği’nin kılavuzları, raporlama yapan işletmelerin kısa, orta ve uzun vadede karşılaşabilecekleri fiziksel ve geçiş risklerini belirlemesini şart koşar. Bir mühendis ya da finans uzmanı, bu tür standartların gerektirdiği veri bütününü elde etmek için önce meteoroloji verilerine, ardından küresel ve bölgesel iklim model projeksiyonlarına, daha sonra da coğrafi analiz yöntemlerine (Coğrafi Bilgi Sistemleri gibi) başvurmak zorunda kalır.

Bu yolculuk, pratikte birçok kaynağı paralel olarak takip etmeyi ve ciddi bir veri analizi becerisini gerektirir. Örneğin;

  • Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) ya da AFAD gibi kurumların geçmiş kayıtlardan elde edilebilen tarihsel sıcaklık, yağış ve doğal afet verilerini toplamak,
  • IPCC veya Copernicus gibi uluslararası platformların sunduğu ileriye dönük iklim senaryolarını (RCP4.5, RCP8.5 vb.) inceleyerek proje süresine uygun modeller seçmek,
  • Tüm bu modelleri işletmenin lokasyonlarıyla birleştirerek hangi bölgelerin sel, kuraklık veya sıcak hava dalgaları gibi risklere daha açık olduğuna karar vermek…

Bunların hepsi ayrı uzmanlıklar ve yazılım araçları gerektiriyor. Ayrıca, hangi zaman ufkunu (kısa, orta, uzun vade) kullanacağınızı tanımlamak da kurumun stratejik hedefleri ile yasal standartların yönlendirmesini harmanlamayı gerektirir. Kimi sektörde 5 yıllık süre kısa vade sayılabilirken, bir başka sektörde 10-15 yıllık dönem “orta vade” olarak görülebilir. Dolayısıyla raporlama, sadece veri toplama değil, aynı zamanda karmaşık bir metodoloji belirleme işidir.

İşin Maliyeti ve Riskleri Bu denli detaylı veri toplamak ve analiz yapmak, iş gücü ve zaman maliyeti getiriyor. Özellikle küçük-orta ölçekli firmalar veya henüz bu konularda tecrübesi olmayan mühendis/finans ekibi için hata yapma riski de artıyor. Yanlış senaryo seçimi, yetersiz coğrafi analiz veya eksik veri girişi, firmanın gelecek projeksiyonlarını yanıltabilir ve stratejik yatırımları tehlikeye atabilir. Ayrıca mevzuata uyumluluğun sağlanamaması, daha büyük yasal ve finansal yaptırımların yolunu açabilir.

Yeni Nesil Çözüm: UrClimate Next Tam da bu noktada, iklimriskleri.com gibi sektör rehberliği sunan portalların yanı sıra “UrClimate Next” gibi SaaS (Software as a Service) platformları hayat kurtarıcı hale geliyor. Bu tür çözümler, kullanıcının proje lokasyonunu harita üzerinden seçmesiyle birlikte, ilgili koordinat için tarihsel ve gelecek dönem iklim göstergelerini tek ekranda sunabiliyor. Böylelikle, karmaşık senaryo modelleme aşaması veya sayısız veriyi bir arada tutma zorunluluğu ortadan kalkıyor. Sonuçta sürdürülebilirlik uzmanları ya da finans analistleri, sadece risk analizinin çıktılarına odaklanıp stratejik kararlarını daha hızlı verebiliyorlar.

Neden Bu Kadar Önemli? İklim değişikliği kaynaklı fiziksel riskler (sel, kuraklık, sıcak hava dalgaları) ve geçiş riskleri (regülasyonlar, karbon vergileri, itibar riskleri) artık her sektörü ilgilendiren ve doğrudan şirket değerini etkileyebilen faktörler. İster proje finansmanı yapan bir banka, ister sürdürülebilirlik raporu hazırlayan bir sanayi şirketi olsun, bu riski en iyi şekilde anlamak ve yönetmek zorunda. Artan veri gereksinimi ve standartların detaylı raporlama beklentileri, profesyonelleri çok fazla teknik uğraşa itebiliyor.

Özetle, geleneksel yöntemlerle TSRS veya TCFD gibi standartların gerektirdiği analizlerin yapılması zahmetli ve maliyetli olsa da, güncel SaaS teknolojileriyle hem doğruluk hem de hız açısından büyük avantajlar yakalanabiliyor. Bir sonraki bölümde, bu analiz süreçlerinin nasıl adım adım sadeleştirilebileceğini ve UrClimate Next’in somut kullanım örneklerini aktaracağız.