İklim Değişikliği ve Orman Yangınları: Bilimsel Temeller ve Global Örnekler

İklim Değişikliği ve Orman Yangınları Arasındaki Bilimsel İlişki

Küresel ısınma ve değişen iklim dinamikleri, orman yangınlarının davranış ve sıklığında önemli bir rol oynuyor. Artan sıcaklıklar, düşen nem oranları ve uzayan kurak dönemler, ormanlık alanları daha yanıcı hale getirerek yangın sezonlarını belirgin ölçüde uzatıyor. Son 35 yılda, birçok bölgede yangın mevsiminin baharda daha erken başlayıp sonbahara kadar sarktığı, önceki dönemlere kıyasla bir ay kadar uzadığı tespit edildi.

Bilimsel araştırmalar, insan kaynaklı iklim değişikliği nedeniyle 1980’lerden itibaren “yakıt kuraklığının” arttığını ve 1984’ten bu yana kümülatif yanan orman alanının neredeyse iki katına çıktığını ortaya koyuyor. Kısacası, iklimdeki ısınma ve kuraklaşma, orman yangınlarının hem sıklığını hem de yanan alanı ciddi şekilde artıran kritik bir faktör haline gelmiş durumda.

Bu etkinin sadece yangın sezonunun uzunluğunda değil, aynı zamanda yangınların şiddetinde ve sıklığında da ortaya çıktığı görülüyor. Isınan atmosfer, bitki örtüsünü kurutarak yanıcı malzeme miktarını yükseltiyor; kar erimesi ve yağış rejimlerindeki değişimlerse ormanları daha uzun süre kurak hale getirerek yangınlara zemin hazırlıyor. Yapılan bazı akademik çalışmalara göre, dünya genelinde uzun yangın mevsimlerine maruz kalan yanıcı alan büyüklüğü son yıllarda iki katına çıkmış durumda. Aynı zamanda sigorta sektörü verileri, son yirmi yılda “aşırı” orman yangınlarının sıklığı ve yoğunluğunun iki kattan fazla artış gösterdiğini doğruluyor. Bu tablo, iklim değişikliğinin orman yangınları için “yeni normal” yarattığını açıkça gösteriyor.

Batı ABD ormanlarında yakıt kuraklığı (fuel aridity) ile yanan alan arasındaki ilişki (1984–1999 dönemi mavi, 2000–2017 dönemi kırmızı). Bu akademik çalışma verileri, ısınma ve kuraklığın artmasıyla orman yangınlarının yanan alanının dramatik biçimde yükseldiğini gösteriyor.

Türkiye ve Dünyadan Büyük Orman Yangını Örnekleri

İklim değişikliğinin neden olduğu risk artışı, son yıllarda hem Türkiye’de hem de dünya genelinde kendini belirgin biçimde hissettirdi. Türkiye, Akdeniz iklim kuşağında yer aldığından orman yangınlarına doğal olarak yatkın; ancak yangın sayısı ve etkilediği alan bakımından rekor düzeylere ulaşmış durumda. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Mühendisliği tarafından derlenen verilere göre, 1988-2000 döneminde yılda ortalama ~1.900 yangın görülürken, 2011 sonrasında bu ortalama ~2.700’e yükseldi. Özellikle 2021 yazında Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaşanan büyük yangınlarda yaklaşık 140.000 hektar alan kül oldu ve önceki yılların tipik yanma alanının çok üstüne çıktı. 2023’te yanan alan 15.000 hektara düşmüş olsa da, 2021’deki ekstrem koşullar iklim değişikliğinin orman yangını riskini nasıl katlayabildiğinin canlı kanıtı oldu.

Global ölçekte de benzer örnekler var. Kanada, 2023 yılında şimdiye kadarki en yıkıcı orman yangını sezonunu yaşadı: Yaklaşık 15 milyon hektar orman alanı Nisan-Ekim aralığında yandı; bu, 1989’daki en kötü sezonun iki katından fazla. Ülkede dönem boyunca ortalama sıcaklıkların normalin 2,2°C üzerinde seyretmesi, aşırı kurak ve sıcak koşulları adeta bir “barut fıçısı”na çevirdi. Benzer şekilde, Avustralya’nın 2019-2020 “Kara Yaz” döneminde 24 milyon hektardan fazla alan kül oldu. Bilim insanları, bu olağanüstü yangınların şiddet ve yaygınlığını analiz ederek, insan kaynaklı iklim değişikliğiyle yakından bağlantılı olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla, yangın sezonlarının uzaması ve mega yangınların artması, artık dünyanın birçok noktasında rastlanan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.

Bu veriler, yalnızca belirli bölgelere özgü bir sorun değil, küresel bir tehdit niteliği taşıyor. Sibirya’dan Kaliforniya’ya, Amazonlar’dan Akdeniz havzasına kadar farklı ekosistemlerde yangın sezonlarının hem uzadığı hem de şiddetlendiği rapor ediliyor. Mühendisler ve sürdürülebilirlik uzmanları için bu trendleri veri odaklı ve bütüncül şekilde ele almak acil bir gereklilik.