İklim Değişikliği ile Artan Sel Riskleri: Türleri, Etkileri ve Veri Odaklı Analiz

İklim değişikliğinin en somut etkilerinden biri, fiziksel riskler kategorisinde yer alan sel (taşkın) olaylarının artışıdır. Son yıllarda dünya genelinde sellerin sıklığı ve şiddeti yükselmiş; can kayıpları ve ekonomik zararlar ciddi boyutlara ulaşmıştır​. Mühendislik ve sürdürülebilirlik alanındaki profesyoneller için sel risklerini anlamak ve yönetmek, iklim uyum planlarının kritik bir parçası haline gelmektedir. Bu yazıda sel türleri ve etkileri, iklim değişikliğinin sel üzerindeki etkileri, küresel ve Türkiye özelinde sel risklerindeki artış ve veri odaklı risk analizi yaklaşımıyla UrClimate Next platformunun bu alandaki rolü ele alınacaktır.

Sel Türleri ve Etkileri

Sel vakaları farklı biçimlerde ortaya çıkabilir ve her birinin oluşum dinamikleri ile verdiği zararlar farklıdır. Başlıca sel türleri ve özellikleri şöyle özetlenebilir:

Ani Seller (Flash Floods): Çok kısa süre içinde aşırı yağış düşmesiyle veya baraj/seddep patlaması gibi ani olaylarla oluşan, hızla gelişen sel tipidir. Genellikle 6 saatten kısa bir sürede meydana gelir ve su seviyesinde ani yükselmeler görülür​. Ani seller, özellikle dar vadilerde veya şehir içindeki dere yataklarında raging torrent tarzında akışlara sebep olup önüne çıkan her şeyi sürükleyebilir. Bu nedenle can kaybı riski en yüksek sel türlerinden biridir ve uyarı için çok kısa reaksiyon süresi bırakır.

  • Akarsu Taşkınları (Nehir Taşkınları): Uzun süreli veya şiddetli yağışlar sonucunda nehir ve dere yataklarının taşıyabileceğinden fazla su birikmesiyle, suyun yataktan taşıp çevresine yayılması durumudur​. Genellikle geniş alanları etkiler; tarım arazileri, yerleşimler ve altyapı sular altında kalabilir. Akarsu taşkınları günlerce sürebilir ve ekonomik kayıpların yanı sıra can kaybına da yol açabilir.
  • Kıyı Taşkınları (Kıyı/Sahil Su Baskınları): Fırtınalar sırasında oluşan kuvvetli rüzgârlar ve düşük basınç, deniz seviyesini aniden yükselterek dalgaların kıyıyı aşmasına neden olur​. Bu tür taşkınlar özellikle deniz kenarındaki şehirlerde ve delta bölgelerinde görülür. Kıyı taşkınları sonucunda liman yapıları, sahil yolları ve yerleşimler hasar görebilir; erozyon ve tuzlu su girişimi uzun vadeli çevresel etkilere yol açabilir.
  • Yağış Bazlı Taşkınlar (Plüvyal – Yüzey Selleri): Herhangi bir nehir ya da deniz taşması olmaksızın, doğrudan yoğun yağışın etkisiyle suyun birikmesi sonucu meydana gelen taşkınlardır. Yağmur suyunun toprak veya altyapı tarafından emilemediği ya da şehirlerde drenaj sisteminin kapasitesini aştığı durumlarda ortaya çıkar. Özellikle kentleşmiş alanlarda, beton ve asfalt yüzeylerin fazla olması nedeniyle yağmur suyu akışı kısıtlanır; alt geçitler, bodrum katları ve sokaklar suyla dolarak maddi hasara ve ulaşım aksamasına neden olur.

İklim Değişikliğinin Sel Üzerindeki Etkisi

Atmosferdeki sera gazı birikiminin yol açtığı küresel ısınma, sel olaylarının hem sıklığını hem de şiddetini etkilemektedir. Temel etki mekanizmalarından biri, artan sıcaklıkların atmosferde daha fazla su buharı tutabilmesidir. Fizik kanunlarına göre atmosfer sıcaklığı her 1°C arttığında, havadaki su buharı taşıma kapasitesi yaklaşık %7 artar​. Bu da uygun koşullar oluştuğunda daha yoğun yağışların düşebileceği anlamına gelir. Nitekim IPCC 6. Değerlendirme Raporu’na göre, son yıllarda biriken kanıtlar aşırı yağış olaylarının sıklık ve şiddetinde küresel ölçekte artış olduğunu göstermektedir​. Özellikle kısa süreli, şiddetli sağanak yağışların geçmişe kıyasla daha sık yaşandığı ve bunun da ani sel riskini artırdığı bilimsel olarak ortaya konmuştur.

İklim değişikliğinin bir diğer kritik etkisi de deniz seviyesinin yükselmesidir. Küresel ortalama deniz seviyesi 20. yüzyıl başından bu yana yaklaşık 20 cm yükselmiş ve yükselme hızı son yıllarda iyice artmıştır​. Uydu verilerine göre 2006-2018 döneminde denizler yılda 3,7 mm hızla yükselmiştir ki bu, 20. yüzyıl ortalamasının neredeyse üç katıdır​. Deniz seviyesindeki bu yükseliş, kıyı taşkınlarının taban seviyesini yukarı çekerek daha küçük fırtınalarda bile su baskını yaşanmasına yol açar. Önceden nadir görülen yüksek gelgit (med-cezir) taşkınları bile birçok kıyı kentinde rutin hale gelmeye başlamıştır. Ayrıca fırtına kaynaklı dalga ve su taşkınları, yükselen deniz seviyesi nedeniyle çok daha geniş alanları etkilemekte ve daha uzun süreli su baskınlarına neden olmaktadır.

Özetle, iklim değişikliği sel risk profilini olumsuz yönde değiştirmektedir. IPCC öngörülerine göre, mevcut emisyon senaryoları altında 2100 yılına kadar deniz seviyesinde 30 cm ile 1 m arasında bir yükselme yaşanabilir​. En kötü senaryoda, Grönland ve Antarktika buz tabakalarının kararsız hale gelmesi durumunda 2100’e kadar 2 metreyi bulan bir yükseliş bile mümkün görülmektedir​. Böyle bir durumda bugün 100 yılda bir görülen büyük kıyı taşkınları, gelecekte çok daha sık (belki her birkaç yılda bir) yaşanır hale gelecektir.

Türkiye ve Dünya Genelinde Sel Risklerinin Artışı

Hem dünyada hem de Türkiye’de sel vakalarının istatistikleri, riskin arttığına işaret ediyor. Dünya genelinde sel felaketleri son yıllarda en sık gerçekleşen doğal afet türü haline gelmiştir. Örneğin 2021 yılında dünya çapında 432 büyük doğal afet kaydedilmiş ve bunların 223’ü sel kaynaklıdır​. Bu sayı, önceki 20 yılın ortalamasına (~163) göre %36 daha fazladır​. 1990-2023 döneminde ise dünya çapında 4800’den fazla sel felaketi yaşanmıştır; 2021 yılı bu dönemde kaydedilen en yüksek ikinci sel sayısına sahiptir​. Şekil 1, 1990’dan itibaren sel afetlerindeki artış trendini göstermektedir.

Şekil 1: 1990-2023 arası dünya genelinde yıllık sel felaketi sayısı. Bar grafik, 1990’lardan itibaren sel afetlerinin sayısında düzenli bir artışı ve 2020’li yıllarda önceki dönemlere kıyasla belirgin şekilde yüksek değerleri göstermektedir

Türkiye de küresel eğilime benzer şekilde sel riskinin yükseldiği ülkeler arasındadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 2010-2021 yılları arasında Türkiye’de 2486 adet şiddetli yağış ve sel olayı raporlanmıştır; bu, aynı dönemde en sık görülen meteorolojik afet olan fırtınaya (2645 olay) yakın bir değerdir​. Özellikle son yıllarda ivme artmıştır: 2018 ve 2019 yıllarında ülke genelinde 300’ün üzerinde sel olayı yaşanmış, 2018-2021 dönemindeki her bir yılda sel kaynaklı afet sayısı 200’ün üzerinde gerçekleşmiştir​. Bu sayı, önceki yıllara kıyasla belirgin bir artışı ifade etmektedir. Örneğin, sadece 2020 yılında Türkiye’de meydana gelen meteorolojik karakterli doğal afetler içinde en fazla payı şiddetli yağış/sel olayları almış ve 2020’de 200’ü aşkın sel olayı kaydedilmiştir​.

UrClimate Next ile Veri Odaklı Risk Analizi

Sel risklerinin arttığı bir geleceğe hazırlanırken, doğru ve hızlı risk analizi yapabilmek kritik hale geliyor. Bu noktada, iklim verilerini karar destek araçlarına dönüştüren dijital platformlar büyük avantaj sağlamakta. UrClimate Next, bu amaçla geliştirilmiş bir platform olup, validasyonu tamamlanmış iklim projeksiyon verilerini kullanarak mühendislerin ve sürdürülebilirlik uzmanlarının sel gibi iklim risklerini hızlıca değerlendirmesine imkân tanır. Platform karmaşık iklim model verilerini arka planda işleyerek kullanıcıya anlaşılır risk skorları sunar. Böylece uzmanlar karmaşık veri setleriyle uğraşmadan tek bir tuşla belirli bir lokasyon veya tesis için sel riski analizini gerçekleştirebilirler.

UrClimate Next’in arkasında, geçmiş gözlemlerle tutarlılığı test edilmiş kapsamlı bir iklim veri altyapısı bulunmaktadır. Örneğin, 2014-2024 yılları arasında Türkiye’de meydana gelen 45 sel vakasının lokasyonları incelenmiş ve bu noktaların UrClimate sel risk skorları analiz edilmiştir​. Sonuçlar, platformun yüksek risk puanı verdiği bölgelerin fiilen sel felaketlerine maruz kalan yerlerle büyük ölçüde örtüştüğünü göstermiştir. Bu tür bir validasyon çalışması, platformun geleceğe yönelik projeksiyonlarının da güvenilirliği için önemli bir göstergedir.

Mühendislik ve sürdürülebilirlik ekipleri, UrClimate Next sayesinde TCFD, GDP, GRI ve Türkiye özelinde TSRS (Türkiye Sürdürülebilirlik Raporları Standartları) standartlarına uygun veri temin edebilirler. Proje sahalarının veya kritik altyapıların gelecek on yıllardaki sel riskini hızlıca öngörerek gerekli önlemleri proaktif şekilde tasarlayabilmektedir.

Sonuç olarak, iklim değişikliğinin getirdiği belirsizlikler karşısında veriye dayalı karar verme her zamankinden önemli. Sel risklerinin arttığı bir dünyada, UrClimate Next gibi yenilikçi araçlar sayesinde risk analizi süreçleri hem hızlanmakta hem de bilimsel güvenilirlik kazanmakta. Bu da altyapı projelerinden şehir planlamasına, sigortacılıktan afet yönetimine kadar pek çok alanda daha dirençli ve hazırlıklı olmamızı sağlayacaktır.