Küresel ekonomi, iklim değişikliğinin getirdiği zorluklarla mücadele ederken, finans sektörünün rolü hiç olmadığı kadar kritik bir hale geldi. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olan Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (ESRS) ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) gibi düzenlemeler, bankaların çevresel etkilerini şeffaf bir şekilde açıklamalarını zorunlu kılıyor. Türkiye’de de Kamuyu Gözetim Kurumu (KGK) tarafından yayınlanan Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) ve BDDK’nın (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) artan beklentileriyle sürdürülebilir finans, artık sadece bir “iyi niyet” değil, stratejik bir zorunluluktur.
Peki, bu küresel dönüşümde öncü konumda olan uluslararası bankaların yaklaşımlarından neler öğrenebiliriz? İskandinavya’nın en büyük finans kuruluşlarından Nordea Group’un iklim hedefleri ve metodolojileri, Türk bankacılık sektörüne ışık tutabilecek somut bir örnek teşkil ediyor.
Nordea’nın Kapsamlı Yaklaşımı: Bir Model Şablonu
Nordea, sürdürülebilirlik taahhütlerini iş stratejisinin merkezine yerleştirmiş durumda. Bu alandaki titiz yaklaşımları, önümüzdeki dönemde Türk bankalarının da karşılaşacağı zorluklara yönelik değerli içgörüler sunuyor:
- Net Sıfır Hedefleri ve İklim Taahhütleri: Nordea’nın temel hedefi, en geç 2050 yılına kadar net sıfır emisyonlu bir banka olmak. Bu iddialı hedefe ulaşmak için 2030 yılına kadar çeşitli portföylerde somut ara hedefler belirlemiş durumdalar. Örneğin, kendi operasyonlarındaki karbon emisyonlarını %50’den fazla azaltmayı ve kredi portföyündeki finanse edilen emisyonları 2019’a göre %40-50 oranında düşürmeyi hedefliyorlar. Hatta 2019 ile 2024 arasında bu alanda yaklaşık %33’lük bir azalma kaydetmişler bile. Bu, iddialı hedeflerin gerçekçi bir şekilde takip edilebileceğini gösteriyor.
- Finanse Edilen Emisyonlar: Temel Taşı: Bankaların çevresel ayak izini anlamanın en önemli yollarından biri, kredi ve yatırım portföyleri aracılığıyla finanse ettikleri emisyonları (Scope 3 Kategori 15) hesaplamaktır. Nordea, bu alanda Partnership for Carbon Accounting Financials (PCAF) Küresel GHG Hesaplama ve Raporlama Standardı ile uyumlu bir metodoloji kullanıyor15. Bu, bir finans kuruluşunun ne kadar krediye sahip olduğunun (atıf faktörü) borçlu veya yatırım yapılan kuruluşun emisyonlarıyla çarpılmasıyla hesaplanıyor. Finanse edilen emisyonlar; ticari krediler, ticari ve konut gayrimenkulü, motorlu taşıtlar, yatırım portföyleri ve hatta devlet tahvilleri gibi çeşitli varlık sınıflarını kapsıyor. Bu çeşitlilik, Türk bankalarının da farklı portföy segmentlerine benzer yaklaşımlar geliştirmesi gerektiğini vurguluyor.
- Veri Kalitesi ve Şeffaflık: Zorluklar ve Çözümler: Finanse edilen emisyonların hesaplanmasındaki en büyük zorluklardan biri veri kalitesi ve erişimidir. Nordea, bu zorluğun farkında olarak, PCAF metodolojisiyle verileri kaynağına ve kalitesine göre 1.0 (en doğru) ile 5.0 (en belirsiz) arasında puanlıyor. Özellikle küçük işletmeler (KOBİ’ler) ve konut kredileri gibi alanlarda veri toplamanın güçlüğü, küresel bir sorun olup, Nordea’nın bu alandaki şeffaflığı ve veri iyileştirme çabaları, Türk bankaları için değerli bir referans noktasıdır.
- AB Taksonomisi ve Yeşil Varlık Oranı (GAR): Şeffaflığın Anahtarı: Avrupa Birliği Taksonomisi, çevresel olarak sürdürülebilir ekonomik faaliyetleri tanımlayan bir sınıflandırma sistemidir. Nordea, bu taksonomiye uyumlu varlıklarını Yeşil Varlık Oranı (GAR) adı altında açıklıyor. Bu oran, bankaların toplam varlıkları içinde çevre dostu faaliyetleri finanse eden varlıkların payını gösterir. Ancak, Taksonomi raporlama yükümlülükleri şu anda sadece büyük şirketler için geçerli olduğundan, Nordea’nın kurumsal kredi portföyünün %78’inden fazlasını oluşturan KOBİ’lerin Taksonomi uyumluluğunu raporlayamaması gibi zorluklar da mevcut. Bu durum, Türkiye’de de KOBİ’lerin sürdürülebilirlik dönüşümü sürecinde benzer veri boşlukları yaşanabileceğine işaret ediyor.
- Risk Yönetimine Entegrasyon: Yeni Nesil Bankacılık: Nordea, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerini iş stratejisinin ve risk yönetimi çerçevesinin tamamına entegre etmiş durumda. ESG risk faktörleri, kredi riski, piyasa riski, operasyonel risk ve iş modeli riski gibi geleneksel ihtiyatlı risk kategorileri aracılığıyla ortaya çıkabiliyor. Nordea’nın ESG Risk İştahı Çerçevesi (RAF) ile finanse edilen emisyonlar için Yönetim Kurulu onaylı sınırlar ve Temel Risk Göstergeleri (KRIs) belirlemesi, risk yönetiminde proaktif bir yaklaşım sergiliyor. Ayrıca, iklimle ilgili fiziksel ve geçiş risklerinin etkilerini değerlendirmek için yıllık iklim stres testleri de uyguluyorlar. ESG faktörlerinin çalışanların ücretlendirme planlarına dahil edilmesi gibi adımlar da, sürdürülebilirlik kültürünün kuruma tamamen yayılmasını sağlıyor.
Türkiye İçin Anlamı: TSRS ve BDDK Perspektifi
Türk bankacılık sektörü, sürdürülebilir finans dönüşümünde önemli adımlar atmaktadır. TSRS’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, özellikle TSRS 2 (İklimle İlgili Açıklamalar) kapsamında, bankalar ESRS E1 ile benzer detayda iklimle ilgili açıklamalar yapmak zorunda kalacaklar. Bu noktada Nordea’nın şeffaf ve metodolojik yaklaşımı, Türk bankaları için somut bir yol haritası sunuyor:
- TSRS’nin Rolü: TSRS, sürdürülebilirlik raporlamasında şeffaflığı artırarak yatırımcılar ve paydaşlar için daha karşılaştırılabilir bilgiler sağlamayı amaçlıyor. Nordea’nın ESRS E1’e uyumlu metodolojisi, Türk bankalarının da kendi raporlama altyapılarını bu standartlara göre nasıl kurabilecekleri konusunda pratik bir rehber niteliğindedir. Özellikle finanse edilen emisyonlar gibi karmaşık hesaplamaların detayları, TSRS’nin beklentilerini karşılamak adına incelenmesi gereken kilit alanlardır.
- BDDK’nın Beklentileri: BDDK, bankaların sürdürülebilirlik risklerini (özellikle iklim risklerini) iş modellerine ve risk yönetimi süreçlerine entegre etmelerini aktif olarak teşvik etmektedir. Nordea’nın PCAF uyumluluğu, sektör bazlı hedefleri (gayrimenkul, enerji, denizcilik vb.) ve detaylı risk entegrasyonu (kredi, piyasa, operasyonel risklerde ESG faktörlerini dikkate alma) BDDK’nın belirlediği ve belirleyeceği yönergelerle doğrudan örtüşmektedir. Türk bankalarının, kredi değerlendirme süreçlerine ESG risk faktörlerini daha etkin bir şekilde dahil etmesi ve bu riskleri niceliksel olarak ölçme kapasitelerini geliştirmesi önem arz etmektedir.
- Veri Yönetimi Dersleri: Nordea’nın karşılaştığı veri kalitesi ve bulunabilirlik sorunları, Türk bankacılık sektörünün de yakından deneyimlediği bir gerçekliktir7. Nordea’nın sektör ve ülke bazlı ve PCAF veri kalitesi skorlaması kullanarak emisyon tahmini yapma yaklaşımı726, Türkiye’deki benzer zorluklar için pratik çözümler sunabilir. Uzun vadede müşteri verilerinin kalitesini artırmaya yönelik stratejiler, sektörün ortak gündemi olmalıdır.
Sonuç
Sürdürülebilir finans, artık bankacılığın “ek” bir alanı değil, iş modelinin, risk yönetiminin ve büyüme stratejisinin temel bir bileşenidir. Nordea gibi küresel öncülerin deneyimleri, Türk bankacılık sektörünün TSRS ve BDDK tarafından belirlenen yeni normlara uyum sağlaması ve ötesine geçmesi için ilham verici bir model sunmaktadır.
Bu dönüşüm yolculuğunda, küresel en iyi uygulamaları anlamak, veri altyapısını güçlendirmek ve sürdürülebilirlik hedeflerini somut, ölçülebilir adımlarla entegre etmek hayati önem taşımaktadır. Unutmayalım ki, bu yalnızca bir uyum meselesi değil, aynı zamanda geleceğin finansal istikrarını ve rekabet gücünü şekillendiren stratejik bir hamledir.